31 Mayıs 2009 Pazar

KARLI DAĞLARIN ARKASI





Bir rüya gibi her şey.

İlerleyen bir Ulusoy otobüsünün 27 numaralı koltuğundan bu satırları yazıyorum.
Otobüsümüz az önce Bolu Dağlarında İsmail’in Yeri’nde mola verdi.
Uzaklarıdaki mavi dağlara ve önümde uzanan yeşil ovalara bakarak yayla çorbamı yudumladım.

Sabah kahvemi Gasların ketinde içmiştim. Sabah uyandığımda kervansarayın ortasındaki havuzun suyuna yağmur damlaları düşüyordu.
Kastamonulular, buraya yağmur yağıyorsa yükseklere kar yağıyordur dediler. Ama ben pek ciddiye almadan sade kahvemden yudumlamaya devam ettim.

Otobüsümüz tam saat on ikide hareket etti. Terminalden çıktıktan on dakika sonra çam ağaçları ile kaplı ormanların içinde ilerlemeye başladık. Camlara kar taneleri düşüyor, ağaçların tepeleri bembeyaz görünüyordu.

Her şey bir kış filminin beyaz camdan yansıyan görüntüsü gibiydi. Uzun bir süre karlar ve bulutlar yolculuğumuzu renklendirdi. Uzaklardan Ilgaz dağının eteklerindeki sis ve beyaz karlarla kaplı yeşil ormanlar muhteşemdi.

Araç ilçesinden geçerken TRT-3’ü yakaladım.
Spiker, İzmir Gündoğdu ve Alsancak meydanındaki 23 nisan şenliklerini anlatıyordu.
Körfezde sakin sakin gidip gelen Karşıyaka Vapurları, pırıl pırıl bir güneş ve etrafa yayılan çiçeklerin kokusu…

İçinde bulunduğum karlarla kaplı yüce dağlara haksızlık olacağı için radyoyu kapattım.
Kastamonuya ilk indiğim anda, akşam sekizde hayatın kepenklerinin kapanmasını çok yadırgamıştım. Ama ayrılırken artık o şehrin yaşam alışkanlıkları hiç şaşırtıcı gelmiyordu.
Hiç kesintisiz 12 gün kaldım Kastamonuda. Hem Kastamonuyu hem de Kastamonuluları yakından tanıdım.
Akşam yemeklerini çoğunlukla kaldığım kervansarayın resturantında yiyordum. Bazı akşamlar önemli konuklar geliyordu sanırım çünkü garsonlar pür dikkat çalışıyorlardı.
Bazı akşamlar da Kastamonulu ailelerin doğum günü kutlamalarına rastladım.
Bir akşam çok keyifli bir Ud gecesi yapıldı. İşte o akşam, yemeğin yanına bir de rakı ekledim.

Şimdi uzaklarda kalan Kastamonu’nun köylerinden geçerken çok hüzünlendim. Kuş uçmaz, kervan geçmez dağ başlarında sessiz ve sakin bacaların dumanı yükseliyordu. Ve hayat orada da devam ediyordu. Büyük şehirlerin kalabalığı, gürültüsü, hengamesi olmaksızın. Sessiz ve hüzünlü. Yağmur çatıların kiremitlerini daha bir kırmızı yapmıştı.
Şimdi Bolu Dağlarından aşağı deniz kenarına doğru yaklaşıyoruz. Ağaçların boyları kısaldı , güneş yakıcı bir şekilde parlamaya başladı.

Hoşça kal Kastamonu.
17 Nisan 2009 Cuma – saat 17.01.

Bolu Dağları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder