11 Mart 2025 Salı

Yolculuk... Sihirli Sözcük..


 YOLCULUK 

"Voyage"

Ne sihirli bir sözcük. 

Bir sabah treni ile, yaşadığın şehri yavaş yavaş arkanda bırakmak... 

İnsanlar henüz güne başlamamışken,  en erken  saatte  rayların üzerinde yavaş yavaş yol almak.. 

Yeni başladığın bir kitabın ilk sayfalarını yavaş yavaş okumaya  başlamak gibi...

Felsefe tarihinde sırayla gelen filozofları  öğrenmek  gibi.. 


Bugün yine bir sabah treni ile  Ankara  yolcusuyum. 

Hayat  bana  gerçekten güleryüzlü davranıyor. Yollarda olmak,  rutin bir gündelik yaşamın dışında olmak... 

Yeni  yollar görmek, yeni yoldaşlarla tanışmak.. 

Bu günlerde okuduğum kitapta en çarpıcı   sayfa şu oldu: 

"Politik etkinlikleri  nedeni ile Fransa Hükümeti  tarafından sınır dışı edilen Frederich Engels; parası olmadığı için Paris'ten İsviçre Bern'e yürüyerek  gitti. Bu yolculuk yaklaşık iki hafta sürdü..." 

Dünyanın  kültürel ve insani mirasından  bu güne, çekilen  acıları ve harcanan emekleri düşününce,  dünyanın bu gün çok daha güzel  bir gezegen olması gerektiğini düşünüyorum. 

Ama öyle değil maalesef. 

Yine de, atılan her adım,  yüzyıllar içinde  yavaş yavaş  etkisini  gösteriyor belki de.. Sonuç olarak,  karınca misali, atılan her bir adım, her şeye rağmen  özel ve güzel... 

Yollarda olmak özel ve güzel... 

Ankara Treninden  sevgilerimle.. 

12.Mart 2025





12 Ocak 2025 Pazar


 ❤️

Felsefe ve Müzik 

Bugünlerde, sanat ile ilgili biraz isyankar duygularım var. Şöyle ki; geçenlerde çok sevdiğim bir sanat kurumunun ana sayfası geldi önüme. Baktım ki, bütün üst tabaka şirketler, sponsor olarak yer alıyor. 

Çok ilginç bir şekilde, ruhum karardı. Bizim sanat adına bayılarak izlediğimiz şeylerin, aslında bu ekonomik sistemin ana çarklılarının bir lütfu gibi hissettim ve o kurumu takip etmeyi bıraktım. 

Sonra bu duygularımı, bir arkadaşım ile paylaştım. 

Ama o dedi ki; "yanlış yaklaşıyorsun, önemli olan onların da sanat adına elini taşın altına koymuş olmaları ve sanatın insanlara ulaşmasına destek vermeleri.." 

İkircimde kaldım. 


Diğer bir ikircimim ise, klasik müzik ile ilgili. 

Bu günlerde, on sekizinci yüzyılda, Londra'da geçen bir dizi film izliyorum. 

Kraliyet baloları, evlendirme çağındaki gençlerin talip bulma çabaları vb.

Bütün bu süreçlerde, arkada sürekli çalan bir orkestra ve vals yapan,  o müzik ile kendini başkalarına beğendirmeye çalışan genç kızlar ve erkekler.. 

Günümüz ilgi alanında olmayan bir yaşam tarzı. 

Peki bizler ne yapıyoruz;

Büyük orkestraların güzel konserlerini dinlemek için kültür merkezlerine gidiyoruz. 

Aslında, o müzikler, kesinlikle bu konserler için yazılmamış bence. Mozart, kraliçe kendini beğensin ve o salonlarda güzel müzikler dinlensin diye yazmış o notaları. 

Evet, büyük bir başarı ve büyük bir yetenek. 

Ama bugün bizim veya benim gözümde yücelttiğim kadar ulvi bir şey değil belki de... 


Yapay zekadan, Felsefe ve Müzik konulu bir görsel talep ettim. 

Ve bu görseli yarattı. 

"Aklın ve ruhun uyumu" diye de açıklama yaptı bana.. 


Neyse... 

İyi pazarlar diliyorum. 

Sevgilerimle..

Efsun 

5 Ocak 2025 Pazar

BAZI ANLARI DONDURMA ARZUSU..


BAZI ANLARI DONDURMA ARZUSU.. 
Az önce, annemi aradım, günaydın demek için. 
Dedi ki; Emine Hanım’a,  Süheyla Hanım oturmaya gelmiş. Ben de onların yanına gideceğim   çay içmeye… 
Birden ruhum, seksenli yıllara ışınlandı. 
Aslında, o an şunu hissettim: 
Benim gelmesini umduğum  “gelecek” ; sanırım şu an “içinde bulunduğum gelecek”  değildi…..
………………………………………
Denizli Merkez Ortaokulu.. 
Denizli  Öğretmenler Sitesi Mahallesi. 
Kazım  Bey amca bizim okulda  öğretmendi. Kızı, en yakın arkadaşım. 
Babam,  bizim  okulda öğretmen idi ama bizim derse girmedi hiç. 
Hüsam Bey Amca.. Beden  Öğretmenimiz ve karşı  komşumuz. Kızı,  harika bir enerji ile cıvıl cıvıl. Bizden bir yaş büyük idi ama  çok severdim. Hala çok severim, hayranım yine.. 
Öğretmenler, birleşerek büyük bir arsa almışlar ve birer katlı  evler yapmışlar. Aynı okulda öğretmen ve aynı mahallede yaşam.. 
Çocuklar, aynı okulda öğrenci. 
Hanımlar,  “ev hanımı” ve   candan komşuluklar.. 
Her annenin,  bir “Günü” var. Hanımlar  hangi gün kimin evi var ise ona misafirliğe gider. Bu standarttır. 
Çocuklar, beraber ders çalışır. 
Cuma  akşamları , ailecek  ev gezmesine gidilir. Ama gündüzden  çocuklar gider ve şöyle der: 
“Ayten Teyze; akşam evde iseniz  biz misafirliğe gelmek istiyoruz…” 
Evet, habersiz ev gezmesine  gidilmezdi. 
Çocuklar,  okuyup, gelecekte iyi bir yaşam  sürmeleri  için sıkı çalıştırılırdı. Disiplinli  bir okul hayatı yani.. 
Yaz tatillerinde, mahallede  çoğunlukla her öğretmen kendi köyüne  tatile giderdi. Sanırım sadece  Emine Hanım  teyzelerin  yazlığı vardı. Başka kimsenin var mıydı  anımsayamadım şimdi. 
Güzel zamanlardı. 
Henüz seksen darbesi olmamıştı. 
Babam bizi  bazen Töb-Der  Lokaline götürürdü. Anımsıyorum. 
Çok büyük bir kütüphanemiz vardı. Hala var. 
Babam Türkçe Öğretmeni idi.  Biz,  Rus Klasikleri, Fransız  Romanları  ile burun buruna  büyüdük. 
Evimize  her gün mutlaka  Cumhuriyet  Gazetesi alınırdı. 
Aylık dergiler   gelirdi ama şu an isimlerini  anımsayamadım. 
Ecevir, umuttu. 
Şenay Teyze,  politika ile  daha çok ilgili idi.  Mavi gömlek moda idi. Sanırım sembol idi. 
….
Neden  bunları  anımsadım tek bir  cümle ile.. 
İnsan beyni çok ilginç. 
Hani, impulslar  varmış ya, beyinde.. 
Benim beynim,   böyle ışınlanmalar yapıyor bazen.
Aslında,   biraz hayata karşı kırgınlık ve küskünlük belki de.. 
Ben, şahsen,  o zamanlarda HAYATIN DONMUŞ OLMASINI  dilerdim. 
Umut  dolu zamanlardı.. 
Sevgilerimle.
05.01.2024 
İstanbul / saat 15.12.
Efsun